TTK’NUN 792. MADDESİ GEREĞİNCE AÇILACAK ÇEK İSTİRDATI DAVALARINDA İHTİYATİ TEDBİR YOLUYLA İCRA TAKİPLERİNİN DURDURULAMAMASI SORUNU HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME (KARGO HIRSIZLIĞI ÖZELİNDE)

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 792. maddesi uyarınca herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış çeki kötü niyetle iktisap etmiş veya iktisapta ağır kusurlu bulunan hamil çeki geri vermekle yükümlüdür. Uygulamada bu dava çek istirdatı davası olarak anılmaktadır.

Ticaret hayatında farklı illerde yerleşik tacirlerin gerek daha az masraflı olması gerekse zamandan tasarruf amacıyla keşide ettikleri veya ciroladıkları çekleri kargo yoluyla muhatabına ulaştırdıkları bilinen bir gerçektir. Ancak son dönemde kargo yoluyla gönderilen çeklerin kargo firmaların elindeyken hırsızlığa uğradıkları yönündeki şikayetler artmaktadır. Yapılan şikayetlerde, genelde kargo firması çalışanlarının içinde çek olduğu yönünde tahminde bulundukları kargo gönderilerini kasıtlı bir şekilde (aracın kapılarını kilitlememek, aracın dışından görünür şekilde ortada bırakmak vb suretle) çalınmaya uygun hale getirdikleri, ardından mağdur olarak şikayette bulunarak suçun şüphelisi olmaktan kurtulmaya çalıştıkları ve sürecin kargo şirketi çalışanları ile çekleri ele geçirenlerce organize bir şekilde yürütüldüğü iddia edilmektedir.

Genelde kargodan çalınan çeki eline geçirerek icra takibine girişen şirketlerin çalınma olaydan birkaç ay evvel kuruldukları, şirketin üzerine kayıtlı bir malvarlığı bulunmadığı, aktif bir ticaretinin olmadığı, tabela şirketi olarak göstermelik bir adres bildirildiği, sahte kaşe ve imzalar ile kendinden önce ciro silsilesine çok fazla ciranta ekleyerek iyi niyet iddiasında bulunduğu görülmektedir.

Uygulamada gerçek hamil rızası hilafına elinden çıkan çek hakkında TTK md. 757 hükmü gereğince iptal davası açmakta ve ödemeden men kararı almakta ise de bu karar çekin icra takibine konu edilmesine engel olmamaktadır.

Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından gerekli araştırmayı yapmadan çalıntı çeki eline geçirerek icra takibine girişen hamilin çek iktisabında ağır kusurlu olduğu ve bunlara karşı açılan çek istirdat davalarının reddedilmesinin hatalı olduğu kabul edilmekte ise de kötü niyetli hamil tarafından başlatılan icra takiplerinin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulamamış veya icra veznesine ödenen paranın alacaklıya ödenmesinin engellenememiş olması durumunda davanın davacı lehine sonuçlanması davacıya bir fayda sağlamamaktadır. Zira davacı haciz baskısından kurtulmak için icra dosyasına ödeme yapmak zorunda kalacak, sonrasında ise ödediği bedelin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre kötü niyetli hamilden iadesini talep edecektir. Ancak bu davanın sonuna kadar kötü niyetli hamil malvarlığını çoktan boşaltmış, aleyhine yürütülecek takipleri semeresiz bırakmış olacak ve davacı dava sonunda haklı çıksa bile alacağına kavuşamayacaktır.

Bu noktada ihtiyati tedbir yoluyla icra takiplerinin durdurulması veya icra veznesine yatacak paranın alacaklıya ödenmesinin engellenmesi büyük önem arz etmektedir.

Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun md. 389/1 hükmüne göre mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. Yine kanunun 390/1 hükmüne göre dava açılmadan önce de ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilebilir. İhtiyati tedbir kararı verilebilmesi için ise davanın esası yönünde haklılığın yaklaşık olarak ispatı gerekmektedir.

Uygulamada ise hakimlerin ihtiyati tedbir talebiyle önüne gelen uyuşmazlıklarda dosyaları yeterince incelemeden talebi reddettiği ve kararlarına da uyuşmazlığın çözümünün yargılamayı gerektirdiği gibi basmakalıp, isabetsiz gerekçeler oluşturdukları görülmektedir. Elbette verilen bu kararlara karşı kanun yoluna başvurulabilir ve bu başvuru öncelikle incelenir. Ancak bu süre zarfında icra takibi devam edeceğinden yani gerçek hamil haciz baskısında olacağından ilk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbir talebinin reddi yönündeki karar telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabilecektir.

Konuya ilişkin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi tarafından verilen emsal nitelikteki bir kararda inceleme konumuz ile ilgili olarak aynen şu ifadelere yer verilmiştir;

“…Somut olayda, dosyaya ibraz edilen çek fotokopisi, kargo teslim belgesi, keşideci .... TİC. VE SAN. LTD. ŞTİ' ne ait cari hesap dökümü ve muavin defter fotokopisi, tahsilat makbuzu, Silivri CBS.nin 2018/14815 çek teslim belgesi, sunulan sözleşme sureti ve tüm dosya kapsamı delillere göre; talep konusu çeklerin teslim edilecek mallara karşılık verildiğinin anlaşıldığı, sunulan irsaliyeli faturalar tutarı soruşturma dosyasındaki müşteki ifadesi gözönüne alındığında talep sahibinin sunduğu belgelerin yaklaşık ispat şartını sağladığı soncuna varılmıştır. İhtiyati tedbir, geçici hukuku korumalardandır. İstinafa konu tedbir talebinin, talep konusu icra takibinden sonra açıldığı anlaşılmaktadır. İİK'nın 72/3. maddesinde; ''İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir” denilmiştir. Somut olayda icra takibinin talepten önce açıldığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince talebin yargılamayı gerektirir nitelikte olduğundan bahisle ihtiyati tedbir istemi reddedilmiş ise de, bu gerekçe her uyuşmazlığın çözümünün yargılamayı gerektirdiği gözönüne alındığında hukuka uygun bulunmadığından, talep edenler yönünden HMK'nın 390/3. maddesinde belirtilen yaklaşık ispat koşulu somut olayda gerçekleşmiştir. Bu gerekçeler ile talep edenlerin tedbir talebinin İİK'nın 72/3 ve HMK'nın 389 vd. maddeleri gereğince kabulü gerekirken, reddine karar verilmiş olması isabetsiz olduğundan, istinaf başvurusunun kabulü gerekmektedir…”

Bizim de katıldığımız ve isabetli bulduğumuz Bölge Adliye Mahkemesi kararının tam metnini uygulayıcılara yol gösterici olması temennisi ile işbu değerlendirme yazımızın sonunda paylaşıyoruz.

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARININ TAM METNİ İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ